Onbin Yıllık Nükleer Savaş
Onbin Yıllık
Nükleer Savaş MAHABHARATA
“Bu günümüz, dünün düşünceleridir; şimdiki düşüncelerimiz yarınımızı inşa
edecektir; yaşamımızı düşüncelerimiz yaratır.”
Dhammapada “Mahabharata çok büyük ve karmaşıktır ama 18 Yüzyıl öncesini çok net olarak açıklamaktadır.”
Reader´s Digest “Mysteries of theUnexplained”
“Bu öyküyü kuru bir çubuğa anlatsaydın, yapraklanır ve köklenirdi.” (HenriMichaux)
Dhammapada “Mahabharata çok büyük ve karmaşıktır ama 18 Yüzyıl öncesini çok net olarak açıklamaktadır.”
Reader´s Digest “Mysteries of theUnexplained”
“Bu öyküyü kuru bir çubuğa anlatsaydın, yapraklanır ve köklenirdi.” (HenriMichaux)
Hindistan´ın
ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir
şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı “Mesnevi”den çok daha
ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Sankritçe
yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir, “stanza” denen
yüzbin kıtadan oluşur yani İncil´in 16 misli, Ansiklopedi Britannica´nın tamamı
kadardır. Bazılarına göre MÖ 3.-5. Yüzyıl aralarında yazılmıştır, bazılarına
göre MS. 4. Yüzyıl´da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilerde
19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintliler´e göre Mahabharata´da olmayan bir
şey hiçbir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak, 18.
Yüzyıl´dan sonra tanımıştır; o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785´de
Londra´da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan “Bhagavad-Gita”dır.
19. Yüzyıl´da doğubilimciHippolyteFauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca´ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz İngilizce çeviri ancak 20. Yüzyıl´ın başında yine Hintliler tarafından Bombay´da gerçekleştirildi.
19. Yüzyıl´da doğubilimciHippolyteFauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca´ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz İngilizce çeviri ancak 20. Yüzyıl´ın başında yine Hintliler tarafından Bombay´da gerçekleştirildi.
Günümüzdeki
en ilginç ve inanılmaz Mahabharata olayı; Jean ClaudeCarriere, Marie H.
Estienne, Peter Brook ve arkadaşlarının 16 yıl çabaladıktan sonra 1985´de ilk
kez Avignon´da sahneye koydukları “Mahabharata” adlı oyundur, oyun 9 saat
sürüyor, bazen üç gecede, bazen bütün bir gün veya bütün bir gecede oynanıp
bitiriliyor, 16 ulusa mensup 25 oyuncu sahneye çıkıyordu. Carrier, üç yıl süren
sahnelemenin sonucunda, farklı bir etkinin oluştuğunu vurguluyordu; “…bu etki
dünyanın üzerine çöken bir tehdit miydi? Yoksa doğru eylemin gerçek anlamının
inatçı araştırması mıydı? Alın yazısıyla oynanan ince ve kimi zaman acımasız
bir oyun mu?… (Can Yayınları/Mahabharata-1991)” Aynı ekip, yorulmaksızın
çalışarak, inanılmaz bir performans sonucunda oyunu, bir film ve bir de tv
dizisi haline getirmeyi başardı. Ama biz Türkiye´de bunları göremedik; aklı
evvel film ithalatcılarımızla, tv yöneticilerimiz hayatlarında duymadıkları
evrensel bir kültürü elbette ki algılayamadılar. Onların düzeyini “Yalan
Rüzgarı” ile “Şaban” belirlemekte; yani bilinçsiz servetle, bilinçli cehaletin
buluştuğu nokta…
Dünyalılarla
uzaylılar mı savaştı?
Sanskritçe´de
“maha” büyük ve herşeyin toplamı anlamına gelir; “bharata” ise komünyel bir
isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün
“insan” anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda “İnsanlığın Öyküsü”
yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası bir çatışma
gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama
sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yokolma tehlikesiyle karşı karşıya
kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi)
hem de tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) Bir bakışa
göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir
anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların
kullanıldığını anlatır.
Örneğin bir
bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha´nın da bulunduğu Vrishni´ler,
Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, heryere
gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek “yükselir” ve sayısız cesur Vrishni
genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki
bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva´nın
kentinde bulunmaktadır yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna
karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır; Pradyumna adlı
kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi
durdurmaktadır; silah için “savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından
kurtulamaz” tanımı yapılır ve SalvaKrisnha´ya doğru düşer, Krisnha gökte
Salva´yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta
yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar,
çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb… Gökte yüzlerce
güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman
anlaşılamaz.
Radyoaktif
ölümün reddedilmez tarifi;
Krishna´nınSalva´nın
saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen
günümüzdeki anti-balistik roketlere benzemektedir; “Onları savuşturdum, bir
hayal gibiydiler. Hızla vuran sütünları yolladığımda, gökler parladı ve
parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu.” Ve sonra Saubha´nın
görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar
kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun “roketin” sesiyle savaşçılar ölürler,
Salva´nın askerleri “Danavalar” acı çığlıklar atarak yerlere düşerler, onları
güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için saldırıya
kalkışır, o zaman Krisnha “özel ateş silahı”nı kullanır bu silah güneş şeklinde
halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha´yı ikiye böler, “kent” gökten
yere düşer ve Salva ölür. Bu olay, Mahabharata´nın sonudur. En garip
silahlardan birisi Pradyumna´nın kullandığı özel oktur, bu okun öldürücü
gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya´nın kullandığı silah ise,
alevli ama dumansız ateş okudur “Yoksa artık ok yerine , ışın mı demeliyiz.”
Derken savaş
alanına birden bir karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır,
vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır,
doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç
silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, herşeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde,
çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere
düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının
yanısıraGurkha´nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki
nükleer bir patlamanın yanısıra radyoaktif çöküntünün birebir tarifi
gibidirler. Gurkha´nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana´sı vardır; Vrishni´lerin
ve Andhaka´ların üç kentine uçar ve saldırır, evrenin tüm gücünü taşımaktadır.
Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar
yayarak yükselir. Vimana´nın “demir şimşek” diye tanımlanan süper bir silahı
vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentlerini küle dönüştürür.
Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları
dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler
zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadırlar.
Nedir bu
silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar,
şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz
zamanla öğrenmek. Destan´da anlatılan olaylar gerçek midir yani fiziksel midir?
Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris
Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü´denEmilSenart´ın özgün çevirisi olan “La
Bhagavad-Gita” böyledir (Ruh ve Madde Yayınları-1995). Türkçe çevirinin
önsözünde Ergün Arıkdal şöyle der; “… o halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti
ile savaşa hep devam etmelidir.” Galiba ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem
çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı
anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir; bu öğreti Senart´ın
tanımıyla “Rabb´inEzgisi”dir.
Hindistan´ın
ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir
şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı “Mesnevi”den çok daha
ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Sankritçe
yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir, “stanza” denen
yüzbin kıtadan oluşur yani İncil´in 16 misli, Ansiklopedi Britannica´nın tamamı
kadardır. Bazılarına göre MÖ 3.-5. Yüzyıl aralarında yazılmıştır, bazılarına
göre MS. 4. Yüzyıl´da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilerde
19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintliler´e göre Mahabharata´da olmayan bir
şey hiçbir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak, 18.
Yüzyıl´dan sonra tanımıştır; o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785´de
Londra´da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan “Bhagavad-Gita”dır.
Bilim ve
Vimanalar
* “Asya ve
Güney Asya kaynaklı çeşitli metinlerde uçan araçların veya göksel cihazlardan
söz edilir. Hint ve Çin halk öykülerinde ve sanatçıların çizimlerinde göklerde
seyahat etmek için yapılmış araçlar yer almaktadır. Kaynaklardaki farklılıklar
dikkat çekecek kadar büyüktür, anlaşılmaz aygıtlar olduğu gibi, temel uçuş
prensiplerine göre yapılmış ahşap araçlar da vardır. Taoist masallar sık sık
göklerde uçan ölümsüzleri anlatırlar. Xian adlı bu araçlar yöneten ölümsüzlerin
özgün ilahi güçleri vardır. Onlar tüylüydüler, Tao rahipleri onlara ´Tüylü
Rahipler-Yu Ke” diyorlardı; “feitian” yani uçan ölümsüzler Çin mitolojisinin
sayısız yerinde raslanır. Uçan araçlar belki de bir tür teknolojik
araçlardırlar ama yönetenler acaba insan mıdırlar? İkinci Yüzyıl´da yazılmış,
bir şiirde uçan dragonların yönettiği gök arabalarından açıkça söz
edilmektedir. Elimizde uçan araçların yapımlarını ve gelişimini anlatan sayısız
öykü vardır.
Bunlardan
yola çıkarak olası kaynaklara giden ilginç ipuçlarına ulaşabiliriz. İşte bir
araştırma sonucu; 11. Yüzyıl´da BrihatKathAlokasamgraha adlı bir marangozun
uçan bir araç yapmaya çalıştığını biliyoruz. Benzer bir öykü Eski Yunan´da
vardır; 7. Yüzyıl´dan kalma bir Yunan metninde, mahkumları toplayan ve
konuşabilen uçan bir araçtan söz edilir, bu araç mekaniktir ve havada
durabilmektedir. Bu bilgileri CliveHart´ın 1985´de Berkeley Üniversitesi´nde
yayınlanan ´ThePrehistory of Flight´ adlı kitabının ´çeşitli batı kaynaklarına
göre uçan makinelerin kronolojik listesi´ bölümünde buluyoruz. Uçmakla ilgili
bilimsel onaylı en eski kaynaklar oluşturulurken, insan yapısı kanatların
gelişimi temel disiplin olarak izlenmiştir ama bu doğru değildir; Vimanalar bir
yana antik Çin, Kore ve Hint kaynaklarında insan taşıyan çok daha karmaşık gök
araçlarından söz edilmektedir.” – Dr. Benjamin B. Olshin, “Mechanical
Mythology: PrivateDescriptions of FlyingMachines as Found in EarlyChinese,
Korean, Indian, andOtherTexts”
* “Rama
İmparatorluğu olarak tanımlanan devletin, Kuzey Hindistan ve Pakistan´daki
geçmişi en azından 15.000 yıllıktır. Bu uygarlık çok büyük bir nüfusa sahipti,
kültür düzeyi yüksekti, kalıntılarına Pakistan´daki, Kuzey ve Batı Hindistan´ın
çöllerinde raslanmaktadır. Rama, “Aydınlanmış Rahip Kral” bu kentleri
yönetiyordu. Rama´nın 7 büyük kenti, klasik Hindu metinlerinde “7 Rishi Kenti”
olarak geçer, antik Hint metinlerinde uçan araçlara “Vimanalar” denmektedir.
Destanlara göre, Vimanalar iki katlıdır, daire biçimindedirler, kubbelerinde
bir giriş tüneli vardır yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. Rüzgar
hızıyla uçarlar ve melodik bir ses çıkarırlar, Vimanalar´ın dört türü vardır,
inanılmaz ama bazıları tabak şeklinde, bazıları ise uzun silindir
şeklindedirler yani sigar gibidirler… Vedalar, antik Hindu şiirlerdir; bilinen
en eski Hindu metinler olarak tanımlanırlar. Vimanalar çeşitli şekil ve
boyutlarda iki tür olarak anlatılır; ´Ahnihotra-vimana´nın iki motoru veya
sistemi vardır, ´Elephant-vimana” ise daha gelişmiş bir araçtır. Ayrıca, “Kral
balıkçı”, “İbis” adlı ve başka hayvan adlarının da verildiği Vimana türleri de
anlatılır. Göründüğü kadarıyla Mahabharata, bir atom savaşını bize anlatıyor!
Kaynaklarda bir izolasyon veya tahrifat yoktur; savaşlarda fantastik silahlar,
uçan araçlar kullanılmıştır.
Bunlara epik
Hint destanlarında çok sık raslanır. Hatta Ay´daki bir savaşta yer alan
“vimana-Vailix”den söz edilir. Kısacası atomik bir patlamanın tüm etkileri ve
özellikle de insanları öldüren radyoaktif etki Mahabharata´da çok belirgindir;
Mohenjo-Daro´dakiRishi kentini geçen yaz kazan arkeologlar, caddelerde yatan
iskeletler buldular, bazılarının yumrukları sıkılıydı sanki bir anda
ölmüşlerdi, en azından bir kıyametin yaşandığı kesindi. Ve iskeletlerde tesbit
edilen radyoaktivite, en azından Hiroshima ve Nagasaki düzeyindeydi. Daha ötede
Mohenjo-Daro, ızgara biçiminde planlanmış mükemmel bir kenttir; su sistemi
bugün Hindistan ve Pakistan´da kullanılan düzeydedir. Antik kentin caddelerinde
kalıntı olarak siyah cam kümeler bulunmuştur. Bunların cam küreler olduğu
sanılmaktadır ve bulunan kil çömleklerin çok yüksek ısıyla eritildiği keşfedilmiştir.
Mahabarata´nın
bir bölümü olan Dronaparva´da ve Ramayana´da özelikle belirtilen küre şeklinde
bir Vimana vardır. İnanılmaz bir hıza ulaşmakta ve ardında büyük bir hava akımı
bırakmaktadır. Hareketleri bir UFO gibidir, her yöne gidebilir, yön
değiştirmesi ani çok hızlıdır, son hızla giderken aniden durup, yine aynı hızla
ters yöne gidebilir. ´Samar´ adlı başka bir Hint destanında Vimanalar; demir
makineler olarak tanımlanırlar ama yumuşaktırlar ve örgü gibi yüzeyleri vardır;
cıva ile şarj olurlar ve arkalarından kükreyen bir alev püskürür. Daha da
ilginci ´Samaranganasutradhara´ adlı antik metinde Vimanalar´ın nasıl yapıldığı
anlatılır ama uygulanması için yeterli çözümleme henüz yapılamamıştır; Cıva ile
itici güç sağlanması olasıdır ve denenmektedir, günümüzde Sovyet döneminin
bilim adamları tarafından Türkistan´da ve Gobi Çölü´nde kozmik yön-bulucu
araçların keşfedildiği söylenmiştir. Küresel olan bu araçlar, cam ve
porselenden yapılmıştır, konik uçlarının içinde bir damla cıvanın bulunduğu belirlenmiştir.”
– D. HatcherChildress, “Ancient Indian Aircraft
Technology-Anti-GravityHandbook”
Ufoloji ve
Vimanalar
*
“Hindistan´ın Vedik edebiyatında Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili
tanımlamalar vardır. Bunlar ikiye ayrılırlar; 1)İnsan yapısı olan ve kuş
benzeri kanatlarla uçan araçlar 2) Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar
tarafından yapılmamış olan araçlar. İlk gruba giren araçlar orta çağ tarzında,
Sanskrit dünyanın mimarisine uygun otomatif askeri kuşatma araçları ve diğer
mekanik aygıtlarla eş düzeydedirler. İkinci gruba giren araçlar ise, Rig Veda,
Mahabharata, Ramayana ve Purana´larda tanımlanan UFO´ları anımsatan
araçlardırlar. Vedik Evren Maya´nın ürünü veya bir hayaldir ya da evrensel bir
sanal gerçeklik olarak düşünülebilir. Ana bilgisayarın görevi, “pradhana” adlı
geleneksel enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji Maha-Vişnu olarak bilinen ve sürekli
genişleyip yayılan İlahi Güç tarafından harekete geçirilir yani Maha-Vişnu bir
evrensel programcıdır. Aktif pradhana, enerjinin özel bir formu olarak oluşur
ve kaba maddeye dönüştürülür. Şiva´nın eşi Uma (aynı zamanda Maya Devi olarak
da bilinir), sanal enerjinin tanrıçası veya “yükleyici”sidir. Uma, Ana Tanrıça
olarak da bilinir, kocası Şiva ise Hayallerin ve Teknoloji´nin Efendisi´dir, Şiva
ile Mahabharata´da adı geçen Salva arasında doğal bir ilişki vardır, bu
ilişkinin kökeninde Salva´nın bir Vimana´ya sahip olma gayreti ve Maya
Danava´ya sahip olma arzusu vardır. O zaman, Hayallerin Efendisi olacak ve
enerjiyi o üretecektir.” – Richard L. Thompson, “AlienIdentities”
*
“Vimanalar´ın yapısı akla UFO´ların sürekli değişen günlük doğasını
getirmektedir, yetenekleri geleneksel fizik yasalarının ötesindedir. Carl
Jung´un yorumunda UFO´ların niteliği bir rüya alanındadır; bir yerde, parlak ışıkları
gözlemlemenin tam ortasında ve zaman kavramı yitirildiğinde objektif ve
sübjektif bilinç arasında suçluluk başlar ve bozulma görülür. Araştırmalarım
UFO ilişkileriyle, dinler, metafizik mistizm, folklör, şamanik trans, migren ve
hatta yaratıcı imajinasyonlar arasında yakın bir ilişkinin ve benzerliğin
bulunduğunu gösteriyor. Benzerliğin içinde, sabit imajlar, olayların
ardıllığındaki tutarlılık ve genelde görülen alışılmadık “zirve deneyimi”
niteliği bulunur. Kaçırılma raporlarında da, bu fenomenin paralelinde yer alan
olaylara raslanır. Örneğin, nahoş ama inanılmaz “bedensel parçalanma” olayında
olduğu gibi; bazen raporlarda kaçırılanların anlattıkları, şamanların
“ölüm-yeniden doğum” trans deneylerine çok benzemektedir.” – Alvin H. Lawson
* “Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan´daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar.
* “Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan´daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar.
İtalyan
bilimci Dr. RobertoPinotti 12 Ekim 1988´de Bangalore´da yapılan Dünya Uzay
Konferansı´nda yaptığı konuşmada, Hindu antik metinlerinde tanrılarla,
kahramanlar arasında yapılan bir savaşın anlatıldığını belirtti. Pinotti,
metinlere bir destan olarak bakılmamasını istiyor ve göklerde pilotların
kullandığı silahlı uçan araçlarla yapılmış bir savaşın açıkça anlatıldığına
dikkat çekiyordu. Kullanılan silahlar, savunma ve saldırı amaçlıydılar; yedi
ayrı tipte mercek ve aynı sistemlerini içermekteydiler. Örneğin pilotları ´kötü
ışınlar´dan koruyan ´PinjulaMirror´ bir ´Görsel Ayna´ idi; ´Marika´ adlı
silahla düşman araçları vuruluyordu. Sonuçta Dr. Pinotti bu antik silahların
bugün kullandığımız laser teknolojisinden çok farklı olmadıklarını iddia ediyor
ve; “Araçlarda ´Somaka, SoundalikeandMourthwika´ adları verilen özel ısı emici
metaller kullanılmış olmalı.” diyordu. Pinotti´ye göre, tanımlanan itici güç
prensibi, elektriksel ve kimyasal olmalıydı ama güneş enerjisinin kullanımı da
çok ileri düzeydeydi. Diğer bilimciler Pinotti´nin kuramını daha ileriye
götürerek, araçların bir tür ´cıva iyonlu itici güç sistemi´ ile çalıştığını
varsaydılar. Pinotti, Vimanalar´ın binlerce yıl önce varolduklarını
belirtirken, modern UFO´larla olan benzerliğe de dikkat çekiyordu ama
Hindistan´da unutulmuş bir uygarlık vardı.
Bu
araştırmanın ve tartışmaların ışığında Hindu kökenli Sankritçe metinler daha
iyi gözden geçirilmeli ve tanımlanan Vimana modelleri daha bilimsel bir
incelemeye tabi tutulmalıdırlar.” – NickHumphries, “UFO Guide”
* “Hindistan, Mysore´da bulunan Uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi´nin direktörü olan G.R. Josyer, 25 Eylül 1952´de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yıllık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazma üç tip Vimana vardı; ´Rukma, Sundara ve Shakuna´; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük), karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu. Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapım planlarının yanısıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzeyinde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimleri anlatılıyordu.” – Brad Steiger, “WorldsBeforeOurOwn”
* “Hindistan, Mysore´da bulunan Uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi´nin direktörü olan G.R. Josyer, 25 Eylül 1952´de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yıllık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazma üç tip Vimana vardı; ´Rukma, Sundara ve Shakuna´; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük), karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu. Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapım planlarının yanısıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzeyinde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimleri anlatılıyordu.” – Brad Steiger, “WorldsBeforeOurOwn”
Mahabharata
ve Vimanalar
* “Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan´dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu.” – Ramayana Destanı
* “Salva´nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı´nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu.” – Bhaktivedanta, SwamiPrabhupada, Krsna
* “Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilemesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai´nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu.” – SwamiPrabhupadaBhaktivedanta, SrimadBhagavatam
* “Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu.” – Mahavira of Bhavabhuti (8. Yüzyıl´dan kalma bir Jain yazması)
* “Vata´nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor.” – Rig-Veda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır.)
* “Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva´yı görür… Oklar “ışınlar” Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler.” – SrimadBhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3
* “Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan´dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu.” – Ramayana Destanı
* “Salva´nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı´nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu.” – Bhaktivedanta, SwamiPrabhupada, Krsna
* “Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilemesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai´nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu.” – SwamiPrabhupadaBhaktivedanta, SrimadBhagavatam
* “Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu.” – Mahavira of Bhavabhuti (8. Yüzyıl´dan kalma bir Jain yazması)
* “Vata´nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor.” – Rig-Veda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır.)
* “Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva´yı görür… Oklar “ışınlar” Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler.” – SrimadBhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3
İndus
Uygarlığı
İndus
uygarlığı dünyanın en eski ve en büyük uygarlığı kabul edilmektedir; Güney
Asya´nın en uzun nehri olan İndus Irmağı çevresinde MÖ 3000-2500 arasında
varolduğu belirlenmiştir ama bu tarih sadece uygarlığın varolduğu bir dönemin
göstergesidir, İndus uygarlığının başlangıc dönemi bilinmemektedir. Yaklaşık
100 kent, kasaba ve köy kalıntısı bulunmuştur, kentlerin planlaması
olağanüstüdür, hatta günümüz kent planlamacılığından daha düzgün olduğu
söylenebilir. Ana binalar kentin ortasında bulunmakta, kanalizasyon sistemleri,
büyük hamamlar ve su depoları en küçük köyde dahi görülmektedir.
Kent
merkezlerinden eş sayıda düzenli bir dağılımla yayılan evler ve cadde
kenarlarındaki dükkanlar, blok taşlarla döşeli çok düzgün caddelerle eşit
olarak bölünmüştür. Tüm İndus kentlerindeki evlerin yapımında kullanılan
tuğlaların eşit olarak üretilmiş olması bir diğer inanılması güç inşaat
kültürünün göstergesidir. Harappa ve Mohenjo-Daro uygarlığın bilinen ana
kentleridirler; Mohenjo-daro ırmağın batı kıyısında, Harappa ise
Mohenjo-Daro´nun 640 km. kuzeydoğusundadır. Daha doğuda ise bir diğer önemli
kent olan Kalibangan vardır. Ve tüm bölgede yüzün üstünde, ticaret merkezi,
küçük limanlar ve balıkçı köyleri yer alır. Tüm yerleşim merkezlerinde aynı
standart planın uygulanmış olduğunu görmek bir diğer şaşırtıcı olaydır;
araştırmalar sonucunda İndus insanlarının pirinç, buğday ve yulaf ektikleri ve
kümes hayvanları, buffalo, domuz, at, deve, fil kambur öküz ve köpek
yetiştirdikleri belirlenmiştir. Bulunan resimli plakalarda, ayrıca gergedan,
boğa, fil ve bilinmeyen üç başlı bir hayvan figürleri dikkat çeker, bu buluntuların
üzerlerinde görülen diğer simgelerin anlamları şu ana kadar çözülememiştir. Ana
tanrı büyük olasılıkla tüm vahşi hayvanların tanrısı olan Şiva (Pasupati)´dir.
Araştırmalar, İndus inançlarının erken-Hinduizm şeklinde olduğunu
göstermektedir.
Bu büyük uygarlığın
MÖ 2. Yüzyıl´da çöktüğü sanılmaktadır ama nedenler belirsizdir; büyük
savaşların olduğunu, doğal afetlerin yaşandığını gösteren bazı ipuçları
bulunmuşsa da yeterli değildir ama en ilginci bölgede ve hatta Kuzey
Hindistan´ın İndus dışındaki bazı başka yerlerinde kent kalıntılarının çok
yüksek bir ısı altında erimiş gibi göründüğüdür. Fotoğraflarda gördüğünüz insan
iskeletlerinin durumu (biri kadın, diğeri erkek), ölümün çok ani geldiğini
kanıtlamaktadır; kadın elindeki eşyayı dahi hala tutmaktadır. Acaba binlerce
yıl evvel ne olmuştu? Bu cevap şu anda yok, belki gelecekte öğreneceğiz…
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum bıraktığın için teşekkür ederim.